Malumunuz bir Kiralık Aşk oyunu ile yola çıkıp, 31 haftayı geride bıraktık. Aşırı zeki bir adama oynanan bu oyunun içinde biz bile kendimizi kaybedip; bazen romantizmin, bazen sıcak dostluk ilişkilerinin, bazen bakışların, bazen soğuk rüzgarların arasında ilerleyerek haftaları aylara bağlıyoruz. Ömer İplikçi "Bulucam Defne," dedi, nefesimizi kesti. Henüz sadece dokuz kişinin bildiği bu sır, (Neriman, Necmi, Mine, Koray, Sinan, İso, Serdar, Nihan ve pek tabii Defne) onuncu kişide yani küçük cadı Sude'de patlak verip Ömer'e gidecek mi diye de heyecanlandık. Sude söyler mi bilemiyorum, Ömer bugün yarın duyar mı onu da bilemiyorum. Öte yandan bu sır Hulusi Dede'ye de Defne aracılığıyla varmak üzereydi en son bıraktığımızda. Bizler vuslat diye yanarken bir gerçek var ki, elbet bir gün bunu Ömer duyacak ve Defne'yle bir yüzleşme anı yaşayacak. Sadece Defne ile değil hatta, tüm sevdikleriyle. Bu oyunun baş mimarı elbette ki Neriman, ama inşaata harç katan Sinan ne kadar Ömer'e karşı mahçupsa, bildiği halde bunu ona söylemeyen ya da Defne'nin bu oyunun içinde olmasına sebep olan herkes bir parça mahçubiyeti hakediyordur diye düşünüyorum. (Ahh Serdar..)
Herkes bir parça suçlu elbette. Peki bu oyunda bir köşk için Ömer'in duygularını hiçe sayan Neriman mı, hırsının kurbanı olan sonrasında oyunun bittiğini sanan ve bitmediğini daha yeni öğrenen Necmi mi, Yasemin'e olan ilgisi yüzünden galeyana gelen ve oyunun hala devam ettiğini bile bilmeyen Sinan mı yoksa abisinin canını kurtarmak için bu oyuna giren ama aslında hiç oyunun içinde olmayan Defne mi daha masum?
Şimdi oyunu başlatanları, bildiği halde susanları falan bir kenara bırakıp, içlerinden itina ile Defociğiimizi alıp çekiyorum.
Defne'yi elbetteki çok seviyorum ama bir taraf tutmam gerekse, hiç düşünmeden Ömer'in tarafında olurum ben. Çünkü; böyle bir oyunu hiç kimse haketmez elbette ama hakeden insanlar listesi diye bir şey olsa, o listede en sonda bile Ömer olamaz. Kıskanılacak kadar dürüst olduğu için falan değil, Defne'ye karşı, en kızgın, en kırgın olduğu anlarda bile duygularını açıkça gösterecek ve onu sevdiğini her daim dile getirecek kadar aşık ve sadık olduğu için bile, hakedenler listesinden adını sildirir bu adam. Ömer İplikçi, mükemmel biri. Onun hakkında, sayfalarca yazı yazabilirim, destana kadar gider, ama şu an konumuz sadece Ömer'in karşısındaki çaresiz ve aslında masum olan Defne.
Defne; Ömer'e bu sırrı söylemesi gereken çoğu anı kaçırdığı için, parayı ödeyip oyunu kapatmaya çalışacağına Ömer'e anlatmadığı için ve söylediği yalan, sakladığı sır yetmiyormuş gibi acısını Ömer'e ters davranarak gösterip, zeytinyağı misali davrandığı için benim ve çoğumuzun gözünde haksız. Evet zaten Defne haksız tarafı temsilen aramızda bulunuyor, bununla alakalı her münazaraya girer, alnımın akıyla çıkarım. Kendisine; davranışları, üslubu ya da kendini ifade ediş şeklinden ötürü çoğu zaman kızdım. Ama münazaraya girebilecek kadar savunduğum bir şey daha varsa o da aslında Defne'nin masumiyetidir. Yani bir insan hem haksız hem de masum olabiliyor. Bu da Defne'nin, "Bir cendereye girdim çıkamıyorum işin içinden," sözlerini doğrular nitelikte zaten. Seçtiği yollar yüzünden haksız olsa da, niyeti hep iyiydi Defne'nin. Farklı yollardan geçerdik onunla ama varmak istediğimiz yerler aynı olurdu; mesela ben Hulusi Dede'ye gitme yolunu seçmezdim.
Şimdi Defne'nin masumiyetiyle neden ilgileniyorum; çünkü başlarken ne dedim, bu sır elbet bir gün ortaya çıkacak, Ömer öğrenecek ve o zaman da geriye dönüp baktığımızda, Defne'nin tüm bu yaşanılanlarda ne kadar da masum olduğunu aslında aklımızdan çıkarmayıp, yanında olup, ona sarılmak zorundayız. Ömer'le yüzleşmek zorunda kaldığı anda, ona kızmaya devam edemeyiz. Bu sarılma faslını hepimizi temsilen sevgili arkadaşım Pelin Arslan yapmak isteyecektir :) Şimdi izninizle ben en başından başlıyorum, kendimi fazlasıyla zorladım ve olaydan Ömer İplikçi'yi çıkartıp, (evet bu kısım beni çok zorladı) tamamen Defne ile empati yaptım ve inanır mısınız, onu anlayabiliyorum. Kiralık Aşk severler için bilinçli bir nostalji zamanı.