No Reservations’ın sekiz muhteşem sezonu boyunca, karakteri, bilgeliği ve samimiyeti beni büyüledi. İmrendim yediği her yemeğe. En büyük arzumu gerçekleştiren birini izlemek çok keyif verici ve eğlenceli. Quebec’te geleneksel soslu ve peynirli patates kızartmaları “Poutine”, çiğ fok ve bir çeşit ördek yağı yemeği yedi. Katalonya’da Ferran Adria’yla moleküler gastronominin doruklarına çıktı. Kamboçya’da politik ve tarihi bir sürü anektod sundu. Beyrut’a gittiğinde İsrail saldırısının, Tayland’da ise gösterilerin arasına düştü. Why the French don’t Suck adlı bölümde Paris’te mükemmel bir gastronomi turu yaptı. Japonya’da geçen Cook it Raw bölümü, ülkeye olan merakımı biraz daha arttırdı. New York’ta, eskiden çalıştığı Brasserie Les Halles’de, Eric Ripert’le yemek yaptı. İstanbul’da “nereden geldiği belli olmayan ete bayılırım diyerek” kokoreçini ısırdı ve yörük ayranına bayıldı.
Haşlanmış köpek balığı kafasından, kirpiye, en rafine peynirlerden, en özenle beslenen etlere kadar her şeyi denedi ve durmayacak, durmamalı.
Karmaşa ve kaostan haz alıp beslenen bir Punk-Rock Gastronom, o.
Beş kez, Emmy Ödülü alan No Reservations’da emeği geçen, Cirque du Soleil ve Coca-Cola’yla çalışmış prodüktor Chris Collins, dahi kameraman Todd Liebler, editör Christopher Martinez ve nicelerinin de yaratıcılık ve mükemmeliyetçiliğine şapka çıkarılır.
Bourdain, artık yeni programı Parts Unknown’da, takipçileriyle, büyük şehirlere nispeten gizli kalmış ve politik – tarihi açıdan engin hikayelerin bulunduğu yerlerde buluşuyor; West Bank ve Gaza, Andaluzya, Myanmar, Kolombiya, Congo ve Libya bunlardan sadece birkaçı.
Not: Aslında bu yazı Ekranella'nın yayın hayatına başladığı tarih olan 1 Aralık 2013'de yayımlandı. 8 Haziran 2018'de kendi isteğiyle hayata veda eden Bourdain anısına, bir kez daha....