Burt Reynolds, dilimizde ikisi de ’s’ ile başlayan seks ile sinema arasındaki ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu şimdiki deyişle ‘kasmadan’, rahat, tatlı bir biçimde hatırlatan bir yıldızdı. Seksi ve çapkın bakışlıydı. Serbest ’70’lerde ünlü olmuştu; o zamana kadar erkeklere servis edilen ve neredeyse ‘müstehcen’leşen Playboy orta sayfa güzeli fikrini kadınlara da açan Cosmopolitan dergisindeki, yere uzanmış ünlü pozunda sergilediği şey, agresif bir erkek cinselliğinin tersiydi. Playboy orta sayfa güzelleri müstehcendiler çünkü erkek cinsel arzusunun suçlu yüzünü davet edercesine, tuzağa düşürülmüş, iğfal edilmeye hazır ceylanlar teklif ediyorlardı. Burt Reynolds ise o faka bastırılmış ceylanları paralayacak kaplan hiç değildi. Öyle işlerle işi olmazdı. Bedeniyle rahat, barış içindeydi.
David Thomson, The New Biographical Dictionary of Film adlı yeri doldurulmaz biyografik sinema sözlüğünde onun çapkın gülümsemesini bir Cary Grant olmak için kullanmak istediğini ama aslında - özellikle matruşken - Clark Gable etkisi yarattığını söylüyor. Gerçi Cary Grant’liğe yaklaştığı noktalar olmadı değil. Peter Bogdanovich’in Cole Porter şarkılarına ve Hollywood müzikallerine saygı duruşu olan At Long Last Love filminde tam da öyleydi. Öte yandan, tıpkı Clark Gable gibi gülünce gamzelerini ortaya çıkaran Clark Gable’lığını kadın seyirciye de erkek seyirciye de açabilen, her ikisine de ‘Klark çekebilen’ bir oyuncuydu. Smokey and the Bandit’de, The Best Whorehouse in Texas’da ona kim karşı koyabilir? Onun bir nevi uzantısı olan Tom Selleck bile yanına yaklaşamaz.
Öte yandan erkek seyirciye tehlikeli ya da tehlike altında olan yanını hatırlatan ve bir çeşit uyarı gibi kendiyle hesaplaşmaya çağıran ‘ciddi’ Gable halleri de vardı. John Boorman’ın Deliverance’ında olanca seksi lateks giysisi içinde Jon Voight’le (Angelina’nın babası) ormanlarda maceraya çıkarlarken başlarına gelecek, ‘delikanlıyı bozacak’ korkunç olaylardan ikisi de bihaberdir. The Longest Yard’da kadın döven şımarık bir bir futbol yıdızı eskisi olarak başladığı filmi neredeyse efendi bir halk kahramanı olarak tamamlar. Hele hele, yılgın yaşlı erkek rollerinin en iyilerinden biri Gable’ın The Misfits’i ise diğeri de Paul Thomas Anderson’un Boogie Nights’ındaki porno film patronu Burt Reynolds’dur. Bu filmle hep istediği bir şeye En İyi Erkek Oscar’ına aday da olmuştu.
Ayrıca Burt Reynolds’u Ayhan Işık’tan Kadir İnanır’a kadar bizim sinemanın erkek oyuncularına bağlayan bir şey, bir ‘yerel tad’ da vardır. Belki esmerliği, fiziği, belki o meşhur gülümsemesi, belki o harbilikle karışık tedirginlik, belki o perdede eridi eriyecek tatlılık, bir şeyler, belki o Klark çekme halleri, bütün bunlarda gizlenen bir Orta Doğululuk.
Ama Burt Reynolds’da aslında uysallaştırılmaya, ehlileşmeye açık, bunu bedeniyle dışa vurmaya cesareti olan bir erkek hayvanın gerginlikten sakinliğe geçişindeki gevşeme, rahatlama, gizli bir erotik çağrı vardır. Erotik ve çocuksu.
Günümüzün çoğunlukla tutuk aksiyon ya da romans kahramanlarınınkinden farklı, farklı bir ‘zamanların’ esintisini taşıyan bir erkeklik ışıltısı.
FATİH ÖZGÜVEN